Anasayfa , YDG , YDG’DEN İMZA KAMPANYASI

YDG’DEN İMZA KAMPANYASI

YDG | 26 – 07 – 2013 | Türkiye’nin hemen her bölgesinde gelişen Gezi Parkı direnişlerine, Türkiye Cumhuriyeti devleti polisinin azgın saldırıları sonucu 5 kişi ölmüş, binlerce kişi yaralanmıştı. ATİK-YDG’nin, bu vahşi saldırıyı protesto amaçlı başlattığı imza kampanyasıyla ilgili yaptığı açıklama aşağıdadır.

TÜRKİYE’DE HALKA YÖNELİK VAHŞİCE KULLANILAN BİBER GAZI VE PLASTİK MERMİ SATIŞI BİR AN ÖNCE DURDURULMALIDIR!

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularına Dair Beyanname (1998);“Dünyadaki bütün insan hakları eylemcilerinin çalışmalarını teşvik etmeyi ve korumayı amaçlamaktadır. Herkesin, bireysel olarak ya da bir örgütlenme içinde, ulusal ve uluslararası düzeylerde insan haklarının teşviki ve korunması için çaba gösterme ve insan hakları ihlallerine karşı barışçıl eylemlere katılma hakkını önemle belirtmektedir. Ayrıca, devletlerin de insan hakları savunucularını her tür şiddet, tehdit, misilleme, baskı ve benzeri keyfi eylemden koruma yükümlülüğünün altını çizmektedir.”

 

Taksim Gezi Parkı’nda yapılan barışçıl protesto gösterilerine, Türk devletinin güvenlik güçlerinin başlattığı vahşi saldırılarda; bu zamana kadar dört kişi öldürülmüş, polisin göstericilere karşı hedef gözeterek ateş açması sonucu on iki kişi plastik mermilerle olmak üzere binlerce kişi yaralanmıştır. Bu süreçte binlerce protestocu da gözaltına alınmış ve gözaltında polis şiddetine maruz kalmıştır.Bu günlerde de Türk polisi, ev baskınları yaparak, uluslararası evrensel bir insan hakkı olan protesto haklarını kullandıkları gerekçesiyle, onlarca insanı tutuklamaya başlamıştır.

Uluslararası insan hakları normlarına göre, insanların onaylamadıkları uygulamaları protesto etmesi, karşı görüş belirtmesi evrensel ve hiçbir kişi ve devlet organının tasarrufuna bağlı olmayan bir haktır. Bu evrensel hak, hem kişisel hem de kurumsal düzeyde, evrensel hukuk normlarıyla güvence altına alınmıştır.

Tüm bu evrensel hukuk normları, 31 Mayıs’ta başlayan Taksim ve Gezi Parkı eylemleri süresince bütün dünyanında çok yakından takip ettiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti  devleti ve onun emirlerini uygulayan Türk polisi tarafından açık olarak çiğnenmiş ve bu hukuksuzluk bizzat T.C. devleti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti yetkilileri tarafından savunulmuştur.

Uzun bir süredir, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın müslüman nüfus yoğunluklu ülkelerine “model ülke”olarak gösterilmeye çalışılan Türkiye’deki rejimin gösterilmeye çalışılanın aksine baskıcı, diktatoryal bir niteliğe sahip olduğu,  devletin kendisi gibi düşünmeyenlere yönelik uyguladığı şiddetle açık olarak gözler önüne serilmiştir.

Taksim Gezi Parkı’ndaki barışçıl gösteriye polisin vahşice müdahalesiyle, Türk polisi protestoculara karşı “TOMA (Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı)” denilen araçlarla, içerisinde  kullanımı yine uluslararası hukuk çerçevesinde yasak olan kimyasal bileşenler bulunan suyla müdahale etmiş, bu kimyasal sulardan kaynaklı bir çok protestocunun vücutlarında yanıklar oluşmuştur.

Dünya üzerinde, toplumsal olaylarda eşine rastlanmayacak yoğunlukta biber gazı  kullanımıda yine bu süreçte Türk polisi trafından halka karşı kullanılmıştır.Polis, yaralıların tedavi edildiği revirlerde dahil olmak üzere Alman Hastanesi, Divan Otel gibi binalara; içlerinde çocuklarında bulunduğu binaların içerisine girerek biber gazı ile saldırıda bulunmuştur. Bu saldırıya bizzat Alman milletvekili Claudia Roth da maruz kalmış ve bu saldırı esnasında bir milletvekilininde burnu polisler tarafından kırılmıştır. Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı  Claudia Roth, Alman ZDF kanalına yaptığı açıklamada, “Olanların canlı tanığıyım. Savaştaki gibiydi. Kadın ve çocuk demeden gaz bombası atıldı” dedi. 

Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası İnsan Hakları Fedarasyonu (FIDH) yaptığı açıklamada; Türkiye’de polis biber gazını uluslararası normlara aykırı olarak kullandığını vurgulayarak, biber gazı ve toplumsal olay araçlarını, uluslararası normlar dışında ve orantısız kullanan görevliler hakkında soruşturma yapılıp , sorumlular yargılanmadan , Türkiye’ye biber gazı satışının durdurulması çağrısında bulundu. FIDH yetkilileri, 1990 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen, “güvenlik güçlerinin ateşli silahlar ve güç kullanmasına dair temel prensipler” yasasına aykırı olduğunu belirtti. FIDH yetkililerinin kararına göre; birincisi, orantılı güç kullanılmalı; ikincisi,bunun gerekli olduğu gerçekten kanıtlanmalı; üçüncüsü, biber gazı ya da plastik mermiler doğrudan kişiyi hedef almamalıdır. Topluluğu dağıtmak amaçlı genele sıkılmamalı. Dördüncü ve en önemlisi, kapalı alanda kullanımı, açık bir dille yasaktır. Bütün bu prensipler gereği, BM kararına aykırı hareket edilmiştir. “Gerek iç, gereksede dış gözlemcilerin soruşturması sonuçlanıncaya kadar da Türkiye’ye biber gazı satışının askıya alınması çağrısını yapıyoruz” demişlerdir.

Türkiye, “Nonlethal Technologies” adlı kimyasal silah ve plastik mermi üreten Amerikan şirketinin en iyi müşterileri arasında en üst sıradadır. Şirket, Ekim 2011 ile Aralık 2012 tarihleri arasında, Çin Halk Cumhuriyeti’ne 380 bin, Panama’ya 80 bin, Şili’yede 43 bin Dolar’lık gaz bombası ve plastik mermi satışı yaptı. Ancak, Türkiye’nin gaz bombası ve plastik mermi için harcadığı para, öteki ülkelerle kıyaslanamayacak kadar çoktur. Türkiye’nin, 15 aylık dönemde gaz bombaları ve plastik mermiler için şirkete ödediği para tam olarak 8 milyon 396 bin 992 Dolar. Bu rakamlar da göstermektedir ki demokrasisini geliştirmekle övünen AK Parti hükümeti, bunun tam tersi hazırlıklar içerisindedir.

Bizler, Yeni Demokratik Gençlik (YDG) olarak, Türkiye  Cumhuriyeti devletine gaz, plastik mermi ve bunların kullanımı için gerekli olan araç ve gereçlerin satışının durdurulmasını istiyoruz.

Türkiye’de, polisin halka yönelik vahşetine dur diyelim!                                                                   

Türkiye’ye gaz, plastik mermi ve bunların kullanımı için gerekli olan araçların satışı derhal durdurulmalıdır!